İyi vatandaş ya da iyi yandaş


Bizim Almancıların  hayatta kalma becerilerini hep hayranlıkla izlemişimdir. Her iki ülkede de 3.kuşağa kadar giden bir başarı öyküsüdür, Almancılarımız. Çoğu da bir türlü bağını  koparmamıştır, eşekler gibi çalıştığı Hans'ın ülkesinden. İyi bir yurttaşlık sergilemişlerdir, gurbet ellerde. Üstelik gurbetçilerin çok farklı kültürlerden geldikleri düşünülürse daha da önemlidir bu başarı hikayesi. Hatta o kadar başarılı olmuşlardır ki, 2.vatanlarındaki diğer yurttaşlar bu başarıyı kıskanmış ve sınav çıtası yukarı çekilmek zorunda kalınmıştır. Yeni çıkarılan dil kursu mecrubiyeti ve sınavları bunun bir örneğidir.

Almanya'da iyi yurttaşlık yaptıktan sonra devletin senden başka bir beklentisi yoktur aslında. Kendi inancını yaşayabilir ( Avrupa'daki en büyük müslüman nüfusu orada) siyasi görüşünü paylaşabilir, cinsel tercihin doğrultusunda hayatını tanzim edebilir, ve istediğin gibi kazanabilirsin. Yeter ki kırımızı ışıkta geçme. Koyulan kurallara uy ve uymayanı uyar. Türkiye'de ise bu yurttaşlık ilişkisi yandaşlık ilişkisine çarptırılmıştır. Dönüştürülmüştür adeta. Türkiye'de iyi yurttaş olmana gerek yoktur. Kırmızı ışıkta geçebilir, vergi kaçırabilir ve kaçak işçi çalıştırabilirsin. Yeter ki bayrağını sev, edepli giyin ve asi olma.

Üstelik devlet adına yurttaş da öldürebilirsin. Ya da seyirci kalabilirsin. Yeter ki öldürdüklerin bayrağını sevmeyen, edepli olmayan ve asi olanlardan olsun. Bu şizofrenik durum haliyle yurttaşı yandaşdan daha aşağı bir seviyeye taşımış ve yandaşlığı özendirmiştir. İyi bir yurttaş olup eğitim almak, çok çalışmak yerine yandaş olup belediyeye girmek daha önemli olmuştur. Yandaş olup çıkar çetelerinin üleştiği artık değere paydaş olmak özenilir hale gelmiştir. Hazine arazisini "Real estate development" adı altında deruhte etmek daha kolaylaştırılmıştır.

 Aynı topraklarda doğan, aynı kanı taşıyan insanlardan bir devlet yurttaşlar, bir başka devlet ise yandaşlar inşa etmiştir. Yurttaşları yandaşlara dönüştürmenin ülkelerin başına neler getirdiğini ise dehşetle seyretmektedir, tüm dünya!


Borcun Var

Borcun Var


İnsanın kendine bir borcu var.  Yaşamış olmanın bu saate kadar ayakta kalmanın, sağlıklı olmanın bir borcu var.  Baba olmanın da, çocuklarının olmasının da!. Sevgili olmanın , koca olmanın hepsinin.  Peki neden olduğumuz gibi değil de olmamız gerektiği gibinin sanal algılaması arasına sıkıştık? Olduğumuz halden hiçbir insan oğlu memnun değil.  Hatta nasıl ve nerede olduğumuzu bile anlamıyoruz.  Tanımlamaya uğraşmıyoruz.  Hepimiz sahip olamadıklarımıza odaklanmışız.  Fakir zenginin parasına, zengin fakirin umursamazlığına…  Yaşlı gencin diriliğine, genç yaşlının olgunluğuna . Bu durumda yaş kemale erince, gençken olmak için umursadıkların  yer değiştiriyor.  Hiçbir zaman kendi avucuna bakmıyorsun.  Olduğun için kendine olan borcunu ödemiyorsun.  Üstelik, olmadığın veya hiç olamayacakların faturasını ödemeye isteklisin.

Su kolayına akıyor, aşağıya bakmaya meyilliyiz. Bu yüzden sahip olduğumuz onlarca insani vasfın ve varlığın ve yokluğun hatırına şükürler olsun. Şükürler olsun. Binlerce defa şükürler olsun...