IRAKI

Irakı


Herkesin üzerinde bir şeyler söylediği bir konu rakı. Yazıp, çiziliyor. Sosyal medya paylaşımları, "hayırlı cumalar" ile yarışıyor. İyiliği, güzelliği, krallığı, diğerlerine göre üstünlüğü felan fişman anlatılıyor. 

Evet rakı, konu rakı. Ya da Neşet Ertaş'ın Zeki Müren'in sorusuna cevabıyla <ırakı>.

"
-Ben girdim içeri, vardım yanına. Bana ne içen dedi?
-Ben de ırakı didim.
"
Unutuldukça ortaya çıkıyor. Milli içkimiz. Demek ki benim de hakkında bir şeyler yazma zamanım gelmiş. Benim yazacaklarım bugüne kadar söylenen güzel ve özlü sözleri aktarmaktan ibaret olmayacak. Rakı ve kendim ile ilgili bana özgün olanları paylaşmak istiyorum. Edebi bir güzelleme yazısı değil. Hayattan, rakının şahitliğinde yansımalar olabilir. Eğer illa bir tanımlama yapacaksak. 

İlk anım, bir akrabanın evinde su zannıyla içtiğim sek rakıyla ilgili. Hepsini bitirip, sonradan su olmadığını anlamış, ağzımı, yüzümü buruşturup geçiştirmiştim. 8-9 yaşlarında olmalıyım. İyi bir tecrübe olmamasına rağmen, akşamcılığıma tesiri nisbi olarak az olmuş belli ki.

Sakarya caddesinde, Sakarya lokantasında Adem amcanın zimnı gözetiminde başladık meyhane kokusu çekmeye. Ancak, o zaman rakı içemiyorduk. Schweppes ve votka. Schweppes yetkilileri o çıkardıkları narenciye aromalı gazozların neye en çok yaradığını hiç bir zaman anlamadılar bence bu coğrafyada.

Sonraları rakıya geçildi. Sıra ne zaman hatırlamıyorum. Ancak, üniversite yerleştirme sonuçları açıklandığında herkes beni aramakla meşgulken. Biz Serdar ile tombul Efes şisesinden rakı terkibatı yudumluyorduk. Sitede ki millet de " aman canım gençler bir bira içsinler. Ne var bunda?" diye konuşuyorlardı.

Serdar'ın babası İbrahim amcanın buzluktaki keklik ve bıldırcınları da rakı eşliğinde götürmüştük. 

Istanbul, üniversite ve rakı sanki değişmez bir ileri üçlü gibiydi. O zamanların hakkını da Taksim-Sarıyer otobüsü ile Sarıyer sonra Rumelikavağı yapıp orada da hamsi eşliğinde ziyadesiyle verdiğimizi hatırlıyorum.

Sonra, Bebek Kalem barda efsane adisyonun üzerindeki 100 çentik. Yani her biri iki kadeh rakıya tekamül eden 50 çarpı.Ve de aynı efsane çerçevesinde barmen Ramazan ( bizim deyişimizle Rambo)

Üniversiteden sonra bira ve şarap da katıldı soframıza. İçtiğimiz şarap " Buzbağ" markalı Tekel şarabıydı. Uzun boyunlu, " Metaxa"nınkine benzer bir şisesi vardı. Üzerinde harika bir siyah üzüm illustrasyonu olan da etiketi. Benim bekar evinde, babam şişeyi görünce epey şaşırmıştı. Bizde bunu içerdik diye. Arkasıdan da eklemişti. 

- Ne içerseniz için, sonunda rakıya dönersiniz.

diye.

Öyle de oldu sonunda. Rakının yeri başka.

Eş, dost, okul, asker arkadaşı buluşmalarında hep rakı vardı. Cuma ve cumartesi rakı demekti. Hatırladığım ve ağzımda rakının eşliğinde nadide tatlar bırakan yerleri sıralamaya çalışayım.

Mısır Çarşsındaki Pandeli. Dayım götürmüştü ilk defa. Patlıcanlı böreği ve üzerindeki dönerin tadı damağımda. Kumkapı, Ördekli Bakkal sokak, Kör Agop'un yeri. Sevan ve İhsan ile beraber giderdik. Ankara'da, Kızılay'da Göksu, Kumsal. Samsun eski balık halinde Fevzi, haşlama kalkan balığı enfesti. Rumeli Kavağı, Süper Yedigün. Yine Ankara'da Sakarya lokantsında veto salatası. Moda, Şiribom ( garsonumuz yine Rambo başka Ramazan bu sefer ). Tarlabaşı Asır ( mezeleri güzel diye kuzenim Hakan da giderdi rakı içmeden ). Çiçek Pasajı, Cavit. Yine Moda'da, Koço. 

Şimdiler de ise mekanlar değişse de rakı yeniden herkesin baştacı olu
du.

Rakının şahit olduğu anlara ve insanlara gelirsek, onlar da enteresan. Bir arkadaşlarımızın düğününde iki rakı arası bir çay içen eski bakanımız. Belinde rakı bardağı ile dolaşan ve her masadan bir meze tırtıklayan Asır restoran'ın çocukluk arkadaşı zat-ı muhterem. Çiçek Pasajında Madam ile aynı zamanda keman çalan takma dişli Metin baba.İftar sofrasında rakıları koyup, iftar saatini bekleyen B.K.. Domuz sıkısı gibi rakı kadehini doldurup, içtikçe üzerine ekleyen, Erkut Taçkın'ın sofra arkadaşı. Domates, roka ve diz boyu zeytinyağı döktürdüğü salata için fırından taze ekmek almaya komiyi gönderen Erdem abi. ( ekmeği salatanın sosuna banmak için aldırırdı.)İhsan'ın aktarmasına göre bir öğlen rakısı üstadıydı. Istanbul'a gelmeye bir türlü ikna edemediğimiz Orhan amcamın, 

- Ya, Orhan abi, ha bu Samsun'da rakı yok mu? Ne diye gideceğiz da İstanbul'a

deyip. Bizleri dumura uğratan, Halit abi.
Akşama kadar ne içecekseniz içip bitirin diye salık veren. Zamanında sabah 08:30 da Cahit Sıtkı ile meyhaneye giden Adem amca. Ramazan'dan önce ağız bağlama adı altında, tüm ay boyunca içebilecekleri rakıyı bir haftada içen Aksaray'lı eşraf. Rakı ile suyu ağzında havuz yapıp, öyle demlenen eski adamlar. Bol soğanlı Ermeni usülü pilaki, Topiğin üzerine artı işaretini bıçakla çizip, tam orta noktaya limon sıkmaca. Sonra da limon suyunun tüm yönlere gidişini seyretmek.

Saatinden önce hallenmek, ve mutlaka tarama. Mutlaka, Selahattin Pınar, mutlaka babam , mutlaka şiir.

Mutlaka, sıhhat ve afiyetle rakı. İçenlere, nur, içmeyenlere aşk olsun diyen rakı.

Okuyup, dinleyip, feyz ve keyif aldığımız üstadlar. hepsini anamasak bile:

Ahmet Rasim
Bekri Mustafa
Neyzen Tevfik
Sait Faik
Vefa Zat
Aydın Boysan
Mahmut Baler
Mücap Ofluoğlu
Sadri Alışık
Yahya Kemal
Haluk Kurdoğlu
Ahmet Kaya
Müşfik Kenter
Fikret Mualla
Selahattin Pınar
Müzeyyen Senar
Zeki Müren

ve 

halaskar Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün

sofralarından demlenerek gelen, üzümün ruhu, bu toprakların aslan sütü rakı.

Ağız tadıyla, muhabbetle...