Güneşli Günün Burkulmuş Yüreği


Ölüsüne ağıt yakacaktım Oğuz Atay'ın. O eski zaman tanıklığının şair-yazar-mühendisine. Karşıma  çıktı Erdal Eren: yine aynı gün. Burkuldu içim, yazamadım ilk önce. Zira, bir kayıtsız ülke sabahı daha mezar olmuştu 9 cana. Başkentin hızlı ama sabıkalı raylarına. Ana avrat küfür etsen, polis bırakmaz gördüm. Emniyete almış rayları, hem de üzerine çöken köprünün ayaklarıyla. Adam olmaz len bu millet. 206 yolcusuyla kontrol lokomotifine çarpan marşandiz de adam olmaz. Aracında fren sensörü olan önemli kişi olay mahalline geldi. 206 yolcu ise Allah'a emanetti. Ee sonunda kim ihanet etti? Olur mu canım? Bakan bey olay yerindeydi. Dağılın yakınları, yakınınızı taşıyoruz, cennete. Devlet memuruna mukavemetten girmeyin siz de şimdi kodeslere. Okuyun, küfür edin aklınıza gelene, akşam tencere derdi eser geçer hepsi zaten bir nefeste. Sabah namazında bir dua da etsen ölenlere: gelip seni kurtaracak kimse yok. Düşünüyoruz o halde varız diyeceğim. Komik mi? Düşünmüyoruz o halde yokuz. E zaten yoksak niye varlık dertleriyle uğraşıyoruz. Hiçlik alemlerindekilere sarıyoruz? Bırakalım dağınık kalsın evren. Kara delikler çözücek bu işi. Sonunda...Şairlik de yürek burkmuş yaralara kabuk olmuyor. Şimdi bir saz çalsa belki notalar olur. Bilemedim. Bilgimle yapacak şeylerim azaldı. Kalbim ağrıyor. Ruhum sahipsiz. Hepsini oturtacağım yerli yerine. Bir sabah olsun. Güzel insanlar uyansın. Yenileri ölsün, boyayacağım kosmosu turkuvaz rengine.Sonra da akşam olur, unuturuz bu rengi.