Beylik Bele Düşmüş


Ezilenin umuduyla geldi beyler,
Beylik lağv olmuştu oysa,
Öyle olmasa Köroğlu bırakır mıydı ya,
Hazrete Soma'da kavuşacağımız varmış,



Alnımızın teriyle geldi beyler,
Alınteri gökdeleni dikeceklermiş meğer,
Bilseydi olacağını böyle, Hz. Ömer,
Kalır mıydı beylerin gözlerinde fer!


Onca yılın horlanmışlığıyla geldi beyler,
Horlanmaya doymuştu güreba,
Ne diye caka satarsınız hala?Bunca hatim, bunca dua,
Yetmezmi ki sizin gibi arsıza,


Dört dörtlük fani dünya,
Anladık ki fakire bir rüya,
Olmazsa sen de var
git,
Biz nasılsa gittik o yana

Bu dörtlükleri yazan Kerim,
Az dur beyim, ben senin gibi değilim,
Elbet bir kapı açılacak,
Hakikatlar diyarında; ben kefilim !

Madende ölmek!


Soma da 2 gündür belkide dünya tarihinin en büyük can pazarı yaşanıyor.  Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde ölü sayısı 282 idi.  Resmi rakamlara göre içeride hala 120 kişi olduğu söyleniyor.  Yangın ise hala söndürülemedi.  Hükümet kanalı ile söylenen ya da açıklanan hiç bir bilgiye güvenmediğim için, sürekli diğer kaynaklardan da araştırıyorum.  Ölü sayısı 400 ün üzerinde olacak maalesef, öyle tahmin ediyorum.  Son derece hınç dolu ve utanç içindeyim.  Bu kaza sonrası özellikle enerji bakanı ve başbakan'ın demeçleri karşısında kendimi zor tutuyorum.. Bunlar yetmiyormuş gibi bir de yandaş medya; ülke tv, 24 gibi kanallardan yapılan yorumları duyunca kanım tepeme çıkıyor.  Nasıl itidal sağlayacağım bilemiyorum?  Hiç bu denli yoğun öfke hissetmemiştim.

Enerji bakanı mevtalar için, şu kadar işçi kardeşimizi ailerine teslim ettik gibi abuk sabuk cümleler kuruyor.  İnternette maden sahipleriyle çektirdiği fotoğrafları çıktı.  Şimdi de tabut sayısının resmi borazancı başı olmuş.  Saatte bir demeç veriyor.  Çalışma bakanını ise Allah'a havale ediyorum.  Radasyon tedavisi görüyormuş.  Şifasını bulsun.  Ne diyeyim?  Manisa milletvekili, meşhur Bülent Arınç'dan ses seda yok.  Aman zaten konuşmasın!

Ardından, başbakan'ın tokat ve müşavirinin tekme görüntüleri internete düştü. Yarabbim bu nasıl bir sınav? Kayıplara mı üzülelim? Bu acı olay karşısında hükümet diye görevlendirdiğimiz kiyafetsiz muhterislerin oynadığı orta oyununa mı? Hele şirketin 3 gün sonra yaptığı basın toplantısı? Bu insanlar mı para kazanıyor? İş sahibi de ? Biz evde olup, biteni seyrediyoruz?

Meydanı ne kadar kötülere ve eksiklere bırakmışız. Tüm ve iyiler evde otururken, bunlar zengin, güç sahibi ve adam sınıfına bilet almış.  Bu zamanları tarih Nazi Almanya'sı gibi karanlık çağlar diye anacak.

Metanet Ya Resülallah!!




  

İmamın Entarisi


Köylünün biri bir tanıdığı ile şehirde dolaşıyormuş. O sırada ezan okunmuş. Arkadaşı köylüye demiş ki:
- Gel şu camide namazımızı kılıverelim.
- Aman, hemşerim! Ben hiç camide namaz kılmadım, bunun usul ve erkanını bilmem.
- Zarar yok, sen imamın arkasında durursun. O ne yaparsa sen de aynen onun gibi yaparsın.
Köylü razı olmuş ve camie girmişler. Mevsim yaz olduğundan imam entari ile namaz kıldırıyormuş. Köylü de imamın tam arkasında yer almış. O esnada imamın iki kalçası arasına entarisinin gülünç bir vaziyette sıkıştığını gören köylü, entariyi çekip düzeltmek istemiş.
Fakat tam bu sırada imam rüküa varmak üzere gür sesle <Allahuekber> diyince köylü, bundan imamı öfkelendiğini zannederek :
- Affedersin hemşerim, diye entariyi, sıkıştığı yere alelacele tekrar tıkıvermiş!

(Mahmut Baler;Baldan Damlalar, sayfa 111)

Bu sefer


Umutsuz bir dağın tepesinde otururken kendi zihnindeki kelimelere haddinden fazla değer verirsin! Hepsinden bir anlam çıkartmaya çalışırsın.  Yetmezse, başkalarının sözlerindeki büyülü heceleri ararsın!  Bir "Hahh!" yani "evreka" özentisidir o aslında.  Aramak ile bulmak arasında o büyük uçurumu görmezden gelirsin.  İki ayrı dünyaları bir sanırsın.  Birdir bilirsin.  Öyle görmek istersin.  Kaybolmuşsundur çoktan aslında.  Bulmak telaşının içerisinde, aramak kaosunda kaybolmuşsundur.  Uzak, uzak bakarsın kendine.  Anılar seni daha da uzaklaştırmak için daima pusudadır.  Kocaman ellerini derin kuyulardan uzatarak bir sirene gibi seni kandırmaya çalışırlar.  Hatta çalışmazlar, sen meyillisindir zaten.  Çoktan o derin kuyulara el vermeden inmeyi öğrenmişsindir.  Kayıverir gidersin.  Uzun ve ince bir yoldasındır, halbuki.  Sense geniş, karanlık bir boşlukta kaybolmayı seçersin.  Teker, teker. 

Uzun bir gecede karabasandır göğsünde inip kalkan.  Beyninin durmak bilmeyen kıpırtıları,  rüyalarında türlü kılık ve karakterlerde sahnededir artık.  Unuttuğunu sandıkların en yakınındadır, şimdi.  Bilinçaltı dediğin, güpegündüz günlük hayatın olmuştur, baksana!  Aklın ve yaşadıkların senden zekatlarını istemektedirler.  Zamanı geldi.  Zehirlenmişsindir.  Zehir, bildiklerin ve korkularınla kol kola damarlarında akmaktadır.  Tek bir parçan kalmıştır, dirençli.  O toksik denizde tek bir adadır, o.  Pırıl, pırıl parıltısı seni aydınlığa taşıyacak mıdır? 

Uyanıklıkla ile uyku arasında gidip gelmektesindir şimdi.  İsimleri karıştırmaya başlamışsındır, çoktan.  O tünelin ucundaki ışık, eski bir masal ya da çocukluğunda ezberlediğin dua gibi silik ve sönük hafızanda dans etmektedir.  Sana bir yerden göz kırpar!  Omuzlarındaki ağırlık ile uyanıp dizlerindeki dermanı bulacak mısın?  Bu Sabah?  Deneyecek misin?  Bir kez daha düşmeyi göze alabilecek misin?  Daha iyi düşebilecek misin?  Bu sefer?