Bize mahsus şeyler


Her gece salona serilip, sabah toplanan yatak,

Boş gezenin boş kalfası ama çok sevilen dayı, ( o yatak onun için olabilir)

Koyu renk JB şişesinin yırtılmış etiketlisine su koyup, buzdolabında muhafaza etmek ( kırmızı kapak kayıp ama!)

Gizlice sigara içerken pederden baskın yendiği anda; yarım izmariti tek bir dil hareketiyle ağız boşluğunda bekletme ve o sırada hiç nefes almama rekoru,

Okunmuş pirinç taneleri,

Misafirin geliş istikametine göre  eşiğe yerleştirilen terlikler,

Lastik değiştirirken sıcakta eriyen vatandaşa " Hah, şimdi ayağınla üzerine çık, gevşet" diyenler,

İlerideki çevirmeyi haber veren şoför dayanışması,

Kuru fasülye ve dönere her lokantada farklı ad takmak ( kanarya, kes gibi)

Pembe teksir kağıdından inşaat çivisine batırılmış kağıt havlular,

Mars gezegeninden numune getirilen meteor parçasına benzeyen ayağı, erkek berberindeki bayan pedikürcünün yardımıyla leğene usulca batırmaca,

Akciğer zarından iç pilavlı et dolma yapmaca,

Boncuklar kuş yapmaca ve dikiz aynasına asmaca,

Mahallenin abisinin ağzında sallanan sigarasıyla arsada top sektirmesi,

Aşağıya sallanan bakkal sepetlerinin hiç silinmemesi,

Saplı süpürge ile silinen yerlerin iyi temizlenmeyeceği efsanesi,

"Salı sallanır"; O gün iş yapmayan ev hanımları ( Bilseler Salı günü Istanbul düştüğü için devam ettirilen eski bir Bizans adeti olduğunu?)

Su muhallebisi ( water pudding?)

Paşa çayı,

Kıtlama şeker,

Gömlek yakasına mendil sermece ( sıcak günlerde)

Çay bardağına kahve ( Oğul hocaya teşekkür!)

Kandil simidi / güllaç,

Zemheri zürafası,

Ramazandan önce ağız bağlamaca ( Hasan Yalçın'a teşekkür!).







Pobody is Perfect


Bu yazıyı sınıfın tahtasına Tolga'nın yazdığı ilk anı hatırlıyorum.  Ne olduğunu anlamamıştım. "Kimse mükemmel değildir" ile dalga geçen imla hatalı aynı cümlenin İngilizcesi, tahtada! Şimdi daha da iyi anlıyorum. O yaş için sosyal içerikli ve hafif olmayan bir espriydi.

Herkesin kendini mükemmel sandığı körler, sağırlar birbirini ağırlar diyarında yaşıyoruz, oysa!  Herkes, başkasında eleştirilecek bir şeye odaklanmış, kendi eksiğini görmeden durmadan düzeltmeye çalışıyor. Bırak dağınık kalsın! Kafaca dağınık anne, çocuğundan düzenli olmasını istiyor.  Vergi kaçıran baba, evde oğluna hak-hukuk dersi veriyor.  Gıybet eden, dedikodu yapan başbakan, tebasına doğru yolu gösteriyor. Şike yapan kulüp başkanı, federasyonu yargılıyor.  Yargılamaya ne kadar meraklıyız. Tevekkel kimse kendi "ayranım ekşidir" demezmiş. İyi ama bu takdirde de ilerleyemiyoruz. Kendimizi doğrultmak yerine, başkalarını düzeltmeye çalışmanın dayanılmaz cazibesi enerjimizi tüketiyor.  Sanki, ben söylemiştim, ben ona demiştim'in haklı çıkması için yaşıyoruz.  Ona ne olduğu önemli değil. Ben haklı çıktım. Sen haklı çıktın da ademoğlu zarar gördü.  Orası hiç önemli değil.

Bir çok eylemin zaman, zemin ve kişiye göre izafi olan sonuçlarında hak ve doğruluk aramak kime kalmış? Yapabileceğimiz en iyi şey kendi doğru bildiğimizi eyleme döküp örnek olmaktır.

Serin kalın!