3/4 Şiir

Hayallerimi usulca...


Titrek bir sesle uzandım telefona,
Karşımdaki; kapıyı açar gibi açsın istiyorum telefonu,
Kucağıma atılsın, öpsün, koklasın.
Unuttuğum kendimi bana hatırlatsın.
Hayalet gibi telefonu kapatınca
Ben de usulca kapatıyorum hayallerimi.

***

Şiir Sözlüğü


Uzun bir cümle için kısa bir yol şiir,

Anlatamayacaklarını haykırdığın zaman şiir,
Sevda yarasından kurtulacak tek yol devrim şiir.

***

Senden Bana


Bir kaç kelime senden bana,

Akşamdan beri yoksunluk işte,
Biraz geri
Biraz ileri
Karşımdaki her yol seni hatırlatır şimdi.

***

Onlardan Değiliz


Avuçlarımız kirli terli namuslu, hevesli, hevessiz.

İffet barajını geçemedik kimimiz,
Bir bomba düştü sanki orta yere:
Tarumar oldu deniz.
Yeknesak bir aydınlığa uyandık,
Baktık yine el eleyiz.
Gözlerimizin içi bir kocaman ayna,
Hanginize parıldıyor dediniz?
Birimiz bir küçük umut gemisi yaptı.
Bindik gittik yorulmuştu artık nefsimiz.
Kim uyanırsa, kalırsa, ölürse;
Biliniz!
Biz artık onlardan değiliz.

16.12.2016 13:45

Mimoza

Mimoza

Bir mimozanın dibine oturup, düşünüyordu. Yazmaya başlayacaktı ancak kafasında kelimeler dağınıktı. Paragraf hatta bir cümle olmayacak kadar dağınıktı.

Birkaç parça mimoza saçlarının üzerine düşmüştü. Onları parmaklarının nazik kavrayışıyla alıp, yanı başına koyarken yukarıya doğru, ağacın dallarına baktı. Gökyüzü, sarı, tortop mimozaların gölgesi arasından gülümsüyordu. Selam verdi. 


Nereden başlamalıyım derken; göstermelik davranışlar ilk aklına gelenlerdi. Kendine ait olmayan suretler. Suretlerin ambalajı giysiler,algılar,davranış ve tavırlar. Ne çok kendimden uzaklaşıyorum diye içinden geçirdi. Ancak rüyalarımda kucaklaştığım unutulmuş öz benliğimle uyanınca tekrar ayrılıyorum. Ne acı ?!

Bildiklerimi unutmalıyım!


Diye not aldı. Elinde kör bir kurşun kalem, üzerine yazdığı eski bir not defterine:

-Bildiklerim:

Bildiklerinden sıyrılmak; çekirdeğe, öze giden ilk kabuğun ayrılmasıydı sanki. Kafka’nın dönüşümünü hatırladı. Duvardaki imgelemesini nasıl kağıda döktüğünü, yatağını, siyah saçlarını ve adının Franz oluşunu. Dönüşmeden, kabuk sertleşmeden kurtulmalıydı özü örten her katmandan.

Öğrendikleri ve bildikleri, onu ilk benliğine taşıyacak roketin sonradan fırlatıp atılan ateşleyici kısmı gibiydi.

Daha sonra, korkularından vazgeçmeliydi. Cesur olmak için değil. Korku yeşertmemek için. Korkularından sonra; yargılarını bırakmalıydı bir kenara. Hem kendi hem de başkalarıyla olan yargılarını.

Bilmiyor, korkmuyor ve yargılamıyorken; nasıl hissederdi insan ? Kendini yokladı. Ve hislerinden sıyrılamayacağını anladı. Hisleri özün kabuğu değildi. Yanılmıştı. Onlar, özünün uzantılarıydı. Aslına hisleri taşıyacaktı onu.

Gerekliler. Şimdi, bunlar vardı sırada. Gerekli olanlar, sayılanlar, dayatılanlar. Bilinmesi ,alınması ve olunması gerekenler. Kendisi için gerekli olanlar değil. Kendine, gerekli olduğu söylenenler. Öğretilenler.Empoze edilenler. Bunları kolaylaştıran tüm algılar. Ortalamaya inanma eğilimi. Uyum gerekliliği. Sosyalleşme gerekliliği. Ancak, bu saydıklarından önce önemli bir şey daha vardı. Önce onlardan kurtulmalıydı. 

Kimlikler ve roller.

İlk kimliği bir varlık olmaktı. Sonra canlı; sırasıyla , memeli,insan ve erkek kimlikleri geliyordu. En üst kimliğindeki varlığa erişmeliydi. Mimoza ile bütünleşmesinin yolu ve yolculuğu buradan geçiyordu. Varlık, mahluk, halk, halk edilen. Hilkat: var olan, var edilen, yaratılan, yaratılmış anlamında. Varlık dünyasını paylaşanlardan olmalıydı.

Var edildiğimizde ya da var olduğumuzda hiç bir rolümüz yoktu. Sadece var idik. Sonra kimlikler ve roller gelişince aslımız ile olan ilişkimiz zayıfladı diye düşündü. 

Rolleri neydi? kim vermişti bize bu rolleri. Hangisini isteyerek almış, hangisi üzerimize yapışmıştı. 

İlk rolü oğul olmaktı. Sonra kardeş, sonraları arkadaş, sırdaş, sevgili, eş, akraba ve baba diye sıralanabilirdi.

Bu roller öze göre değil şekle göre biçilmiş rollerdi. Birbirleriyle çelişik olmasa da bütünleşik olmayabileceğini içinden geçirdi. Dışından düşünene deli deniyordu, zira. Deli: dışından düşünen. Akıllı: düşündüğünü dışa vurmayan. Artık, kavramaların yer değiştirmesi, onların da yüklenen anlam ve tanımlardan sıyrılmasının gerektiği zaman gelmişti. Tanımlarıyla sınırlanan sıfatlar da en üstteki varlık nedenlerine  ulaşmak zorundaydılar. 

Kimlik ve rollerden sıyrılmak zordu. Şehirdeki rollerinden sıkılıp köylere ve sahil kasabalarına giden arkadaşlarını aklından geçirdi. Gittikleri yerlerde yeni bir kimlik ve rol edinmişlerdi. Sıyrılmamışlar, sıkılarak yeni rol üstlenmişlerdi. Sahne, dekor ve ışık değişmiş. Ancak, aktörün rol alması değişmemişti. Şimdi yeni rollerinin sıkıcı taraflarını biriktiriyorlardı. Sıkılıp, atmak için.

Asıl önemli olan şu kısımdı. Rol değiştirmeden sıyrılabilmek. 

Oysa,sevdiğin şeyleri bırakmak zordu. Sevgi hissi ile alışkanlığı ayırt etmek epey zahmet dolu bir yolculuktu. Ancak, kararlıydı. Yapacaktı. 

Mimoza, gökyüzü ve içinden düşünen ama deli olan aklı ile beraber yapacaklardı.

Kalktı ve yürüyüp gidiverdi.

Mimoza ağacı ise hamle etti ama yerinde kalmıştı. Tanım gereği kımıldayamamıştı.

(ilk taslak 13.03.2018)