Metrosentimental


Upuzun bir koridor sanki, ya da tünel.  Metro tren vagonu.  Sonunu görebildiğim, her iki yana yaslanmış, kulaklıklı insanlar.  Ayakkabılar çamurlu değil.  İlk Halkalı trenlerine bindiğimde bu durumu fark etmiştim. Herkesin ayakkabısı çamurlu ve kirliydi.  Daha sonraları, çok daha sonra filvaki bugünlerden çok önce; Atina'ya yolum düştü.  Atina'da bizim Halkalı - Sirkeci benzeri bir banliyö tren hattı var  İstasyon aralarından geçerken içerisinden çimen fışkıran, Zeus başları, İyon kolon kesitlerini görürsünüz.  Orada, trendekilerin ayakkabılarına bakmıştım yine.  Pırıl, pırıldı.  Bizim de de böyle olacak demiştim, trendekilerin ayakkabıları.  Olmuş.  Ama, kulaklıkları hayal edememişim. 

Bir süre aklımdan bir şey geçirmemeye çalışıyorum.  Ama, yandaki kadının çantasının tokasından aklıma bir şey geliyor.  Ona tutunarak, dalıyorum anılara, karşıma güleç yüzlü birini çıkarıyor.  Bir süre sohbet ediyoruz, yüzü gülerken ondan ayrılıyorum.  Değişen saatin yelkovanına gözüm takılıyor, bu sefer.  Buraya kadar olan durak sayısını hesaplıyorum.  Daha sonra, o sayı toplam süreye bölünüp, zihni başkaca meşgul edecek bir basamağa dönüşecek.  İstasyon arası kaç dakika sürüyor?  Bu zihin işgali esnasında ağzımın kuruduğunu fark edip, ne kadar tuzlu oluyor, dışarıda yenilen yemekler diye düşünüyorum.  Akşama ne yesek?  sorusu karşılıyor beni trenin fren sesi ve sallantı istasyonunda.  Titreyerek, ve bowling kukaları gibi sallanıp, sürtünüp, devrilmeden dikilmeye devam ediyoruz, yolcular takımı olarak.  İlk binen, hep daha dik ve kendinden emin duruyor.  Daha sonraki, istasyonlardan binenler, ee daha acemi.  Biz, burada iki dakikadır dikiliyoruz canım.  Sen de kimsin?  İliş, işte şöyle bir kenara.  Sırtıma, dokunmamak için eğril, doğrul, kıvrıl, hatta sesli özür dile.  Biz, eski istasyoncular mevzilerimizi terk etmeyeceğiz. 

Kapı camından silüetimi fark ediyorum.  Kesik film kareleri gibi, trenin geçtiği yer altı tünellerinin duvarından yansıyan ışık hüzmeleri de camda hareket ediyorlar.  Yüz tandık ama, beden hangi gürbüzün?  Sabık, güreş takımı antrenörü tipi bir şekil vücuda gelmiş.  Cam karardı.  Tepemdeki mavi ekran, değişiyor, bizim istasyonun adı çıkıyor.  Şimdi, artık istasyon ile ev arasında yürürken karşıma çıkacaklar için hazırlıklıyım.  Metroyu, sentimental bir modda geride bırakıyor, soğuk rüzgarları suni olarak estiren demir merdivenlere yöneliyorum.

Allaha ısmarladık,

K.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder