Felek, özür dileriz!


Arapça'dan gilmiş dilimize. Birinci anlamı: gökyüzü, ikinci anlamı zaman, sonrasında da : dünya,talih,baht geliyor. 

Tam hamur gibi yoğrulmaya musait bir kelime. Bizim gibi, hayat gibi, nereden bakarsan, öyle. 

Ancak, bizim doğup büyüdüğümüz kültürde hep kahpe ve zalim yanları öne çıktı, feleğin. Ah be felek! Güzelliklerini göremedik, senin. Çocuğumuzu sağlıkla kucağımıza alınca seni anmadık. Sağol felek demedik, ki. Güzel bir boğaziçi akşamüstüne merhaba derken de sen yoktun, hiçç! Kalbimizi küt küt attıran aşkımıza kavuştuğumuzda;pürtelaş unuttuk seni. Zor bir hastalıktan çıkınca da şükür etmedik sana. Pis dumanlar çıkardık evlerimizden, fabrikalarımızdan. Zehirli sular akıttık. Kirlettik seni üstelik. 

Ama ne zaman işimiz ters gitse sana yüklendik. Sevdiğimizden ayrı düştüğümüzde aklımıza düştün. Kalbimiz buğuluyken seni andık hep. Karaladık, kötüledik. Dünyadaki tüm kötülükleri senden bildik. Zulm ettin, arkadan vurdun. Seninle çok haşır neşir olanları çemberden geçirdik bir de. İyi bir anlamda değil ama. Kaşar, kurtlanmış,paslanmış gibi. Seninle iyi geçinenler öyle çok ipe sapa gelmez adamlar diye bilirdik. Çok kaale almazdık onları. Sen, harap, virane bir evde rengarenk şifonlarla dolaşan ve Erol Taş gibi kahkahalar atan bir Sophia Loren'din adeta. Ama ayaklarında terlik vardı ve topukların çatlak ve kirliydi. 

Senin hep bir çingene tarafın vardı felek! Ahirette tanışın var mı bilemem ama yaşarken ahirette tanıştırdın bizi. Bilemedik kıymetini, kahır ile andık seni hep. Kusura bakma, affet bizi.

Tatlı, hafifmeşrep, esmer felek...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder