Merhaba,
Anadolu’da 5 dakika önce tanışmış olsan bile başka bir
mekana geçildiğinde veya yeniden göz göze gelindiğinde merhabalaşılır. Ben bugün
kendime merhaba diyorum.Ya da bizim üst kat komşusu Erol Bey’in dediği gibi
merhabayın!.
İnsanın kendi kendine söylemesi de güzel.Kendimi görüyorum ,
selamlıyorum ve gördüğümden memnun olduğumu belirtiyorum. Nece acaba merhaba? Bugün
internetten bakıp öğrenirim.
Yazma işi, Ferhan Şensoy’un kitabını ( Eşeğin Fikri) okurken
aklıma geldi. Bir bölümünde Haldun Taner’e atfen günde 20 sayfa yazdığını
söylemiş.Hatta öyle ki yazacak konu yokken bile sırf bu yeteneğini kaybetmesin
diye yazarmış. Sonraları o yazılardan bir kitap çıkmış.
Ben de sırf yazmak için, kağıda dökmek için ve günün birinde
yazdıklarımın, yaşadıklarımın kitaba sığacak kadar dolu olduğunu görmek için
başladım. Hatta sırf başlamak için başladım.
Başlamak bir işin yarısıdır ya! Hayatta kaç başladığım işi
yarıda bıraktım? Yarıda bıraktığım işlerin bir listesi tutmalıyım. Neyi aradığımı
bulmak için ya da neyi kaybettiğimi? Şimdi bile bilgisayar klavyesinde yazarken
zorlanıyorum. Bir daktilo kursuna başlamalıyım.Yazı yazmayı kolaylaştırmak
için. Hem ne zaman yarıda bırakacağımı böylece öğrenmiş olurum.
Neden yazma ihtiyacı duyar insan? Zaten gün boyunca türlü
türlü insanlar ile konuşuyoruz. Konuştuklarımız duyduklarımız bize yetmiyor
mu? Söz uçar, yazı kalır. O zaman geçtiğimiz yerlerde iz bırakmak için
yazıyoruz. Ormanda kaplanın kendi bölgesini işaretlemesi gibi.Killroy was
here!
Baba! diye bir sesle ara verdim, yazmaya, oğlum geldi. Doğukan,kimse onunla oynamak istemediği için en iyi oyun arkadaşı olan babasını oyuna çağırıyor. Acaba her çocuk böyle mi? Her çocuk babası ile mi oynamak ister? Yoksa benimkiler mi bana çok düşkün? Eğer hep benimle oynarsa hayatı nasıl öğrenecek? Benim gözümden hayat başka onun gözünden başka. Çocuklar ile çok vakit geçirmek ister istemez senin oyunlarına göre oluyor. Senin koyduğun kurallar, senin baba olarak sevdiğin oyunlar. Arabaya biniyorsun, dondurma yiyorsun, at yarışına gidiyorsun,alışveriş merkezlerindeki korkunç paralı beş para etmez ınn ınn sesleri ile dönüp duran oyuncaklar. O oyuncaklarda gecekonduların yanında birden bire biten bu mekanların esas ama parasız oğlanları. Esmer tenli, çamur pabuçlu,ezik ve atik fakir oğlanlar. Jeton atılmış ama binilmemiş oyuncakların kiracıları, kalan topların atıcıları ve temiz aile çocuklarının şaşkın bakışları arasında işlerini yapan yani oyun oynayan esas oğlanlar.
Ne de güzel karışıyor herkes alışveriş merkezlerinde . Hepimiz sütün en ucuzunu arıyoruz. Hepimiz büyük ve bize ait olmayan boşlukta dolaşmayı seviyoruz.Yapabildiğimiz en iyi şey. Elimizdeki imkanlar ile en risksiz olanı yapmak.Alışveriş merkezine git, kalabalığa karış,ucuz yiyecek al!
Baba! diye bir sesle ara verdim, yazmaya, oğlum geldi. Doğukan,kimse onunla oynamak istemediği için en iyi oyun arkadaşı olan babasını oyuna çağırıyor. Acaba her çocuk böyle mi? Her çocuk babası ile mi oynamak ister? Yoksa benimkiler mi bana çok düşkün? Eğer hep benimle oynarsa hayatı nasıl öğrenecek? Benim gözümden hayat başka onun gözünden başka. Çocuklar ile çok vakit geçirmek ister istemez senin oyunlarına göre oluyor. Senin koyduğun kurallar, senin baba olarak sevdiğin oyunlar. Arabaya biniyorsun, dondurma yiyorsun, at yarışına gidiyorsun,alışveriş merkezlerindeki korkunç paralı beş para etmez ınn ınn sesleri ile dönüp duran oyuncaklar. O oyuncaklarda gecekonduların yanında birden bire biten bu mekanların esas ama parasız oğlanları. Esmer tenli, çamur pabuçlu,ezik ve atik fakir oğlanlar. Jeton atılmış ama binilmemiş oyuncakların kiracıları, kalan topların atıcıları ve temiz aile çocuklarının şaşkın bakışları arasında işlerini yapan yani oyun oynayan esas oğlanlar.
Ne de güzel karışıyor herkes alışveriş merkezlerinde . Hepimiz sütün en ucuzunu arıyoruz. Hepimiz büyük ve bize ait olmayan boşlukta dolaşmayı seviyoruz.Yapabildiğimiz en iyi şey. Elimizdeki imkanlar ile en risksiz olanı yapmak.Alışveriş merkezine git, kalabalığa karış,ucuz yiyecek al!
Saglıcakla...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder