Doğrusu dinlerken
gururla karışık bir şaşkınlık içerisindeydim.
Ne söyleyeceğimi bilmeden can kulağıyla Erdem Bey’i dinliyordum. Sözlerini
bitirince bir an duraksadım. Ben böyle
bir şeyi istiyor muydum? Parayı nasıl
bulacaktım?
-
Erdem Bey diye söze başladım. Böyle düşündüğünüz için size içten teşekkür
ederim. Bu benim için de önemli bir
fırsat. Size bir cevap vermek için ne kadar zamanım var?
-
Vallahi, bu ay sonuna kadar yurt dışıyla
sözleşme masasına oturmak istiyoruz.
-
Anladım.
Tekrar teşekkür ederim, size Cuma’ya kadar cevap vereceğim.
Bu kadar hevesli olacağımı ben de
düşünmemiştim. Kendi tercihlerim yerine
karşıma çıkan bu fırsata bu kadar sarılacağım aklıma gelmemişti. Bir yandan da bunun olumsuz bir durum olup
olmayacağı konusunda git gel yaşamaya başladım.
Neden bu kadar hevesliydim. Sonuçta işimi severek yapıyordum. Ancak, onun sahibi olmak gibi bir arzum hiçbir
zaman olmamıştı. Hatta iyi maaşlı bir
çalışanın, iş sahibi sorumluluğu olmadan patrondan daha havalı olduğunu bile düşünüyordum. Hala da öyle düşünüyorum. Bu işin ortaya çıkışıyla oluşan kahramansı
havaya kendimi kaptırdım, galiba. Her şey
birden bire oldu. Erdem Bey’in ortaya
atılması, şirketin kapatılmasına karşı tüm çalışanların birleşmesi, sanki bir
gecekondu devrimi gibiydi. Bu destansı
kapitalist küçük oyun bahçesinde ben de ufak bir rol alacaktım. Evet, evet almalıydım, mutlaka. Belki benim seçimim değildi ama benim
fırsatım olabilirdi. Artık,
kararlıydım. O parayı bulacak, sevdiğim
işin patronu olacaktım. Ama, nasıl? Parayı nasıl ve nereden bulacaktım? İlk aklıma geleni yaptım ve annemi arayıp,
yarın Bursa’ya geleceğimi söyledim.
Elbette konudan bahsetmedim.
Annemin etli pilavının hayali ile yola koyuldum.
../(devamı yarın )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder